Charlotte Perkins Gilman, ya da Charlotte Perkıns Stetson (d. 3 Temmuz 1860; Hartford, Connecticut - ö. 17 Ağustos 1935; Pasadena, Kaliforniya), önde gelen Amerikalı feminist, sosyolog, romancı, kısa hikâye, şiir ve kurmaca olmayan metinler yazarı ve sosyal reform eğitmeni. Ütopik bir feministti ve alışılmışın dışındaki konsept ve yaşam tarzından dolayı gelecek nesillere örnek teşkil etti. Bugün onun en çok hatırlanan eseri, derin bir doğum sonrası psikozundan sonra yazdığı yarı otobiyografik kısa hikâyesi "The Yellow Wallpaper"dır.
Gilman, 3 Temmuz 1860’ta Hartford, Connecticut’ta doğdu. Annesi Mary Perkins (önceden Mary Fitch Westcott), babası ise kütüphaneci ve yazar Frederic Beecher Perkins'ti. Thomas Adie adında kendisinden 14 ay büyük sadece bir erkek kardeşi vardı. Başka kardeşinin olmamasının nedeni ise, bir doktor, Mary Perkins’e başka bir çocuk doğurması halinde, doğum sırasında ölebileceğini söylemişti.
Charlotte’un çocukluk sürecinde babası, karısını ve çocuklarını yoksul bir durumda bırakarak terk etti ve çocukluğunun geri kalanı yoksulluk içinde geçti. Anneleri kendi başına aileye destek olamadığından dolayı, Charlotte ile babasının teyzeleri; kadınlara oy hakkı sağlanması için mücadele eden Isabella Beecher Hooker, Tom Amca'nın Kulübesi'nin yazarı Harriet Beecher Stowe ve eğitimci Catharine Beecher ilgilendi.
Onun eğitimi düzensizdi, 15 yaşının bitiminde toplamda sadece dört yıl aldığı eğitimini, 7 farklı okulda tamamladı. Annesi çocuklarına karşı sevecen değildi. Onların da kendisi gibi incinmelerini önlemek için, çocuklarına kurgu okumalarını ve sıkı arkadaşlıklar kurmalarını yasakladı. Charlotte Perkins Gilman'ın Yaşamı (The Living of Charlotte Perkins Gilman) adlı otobiyografisinde, annesinin sadece genç kızının uyuduğunu düşündüğü zaman sevgi gösterdiğini yazdı. Charlotte, izole yoksul ve yalnız bir çocukluk geçirmesine rağmen, kendi başına düzenli olarak eski medeniyetler üzerine çalışarak, halk kütüphanelerine sık sık giderek, farkında olmadan kendini hayat için hazırladı. Ek olarak, babasının edebiyat sevgisi onu da etkiledi, ve yıllar sonra babası, zaman harcamaya değer nitelikteki kitap listesi ile birlikte kızıyla temas kurdu.
Gilman’in gençliğinin çoğu Rhode Island eyaletinin en büyük şehri olan Providence şehrinde geçti. Sahip olduğu arkadaşları çoğunluk itibarı ile erkekti, ve zamanla kendine ‘’tomboy’’ ("erkek fatma") demekten utanıyordu.
Charlotte, doğal zekası ve geniş bilgi birikimi olmasına rağmen, fakir bir öğrenci olduğu için üzgün olan öğretmenlerini her zaman etkiledi. Charlotte'nin favori dersi Doğa felsefesiydi, özellikle daha sonra ise fizik olarak bilinirdi. 1878’de 18 yaşında Rhode Island Tasarım Okulu (Rhode Island School of Design) derslerine, babasının yardımıyla kabul edildi. Charlotte iyi bir eğitmendi ve başkalarını sanatsal yaratıcılıklarını geliştirmeleri için cesaretlendirdi. Ayrıca bir ressamdı.
1884’te sanatçı Charles Walter Stetson ile evlendi. İçgüdüsel duygularının onun için evliliğin doğru bir şey olmadığını düşünerek, ilk başlarda evlilik teklifini reddetti. Onların tek çocuğu Katharine Beecher Stetson, ertesi yıl 23 Mart 1885'te doğdu. Charlotte Perkıns Gilman, çok ciddi bir doğum sonrası psikozu yaşadı. Bu kadınların "histerik" ve "gergin" görüldüğü çağdı. Bu nedenle, bir kadın doğumdan sonra ciddi bir şekilde hasta olduğunu iddia ettiğinde, onun bu iddiaları kimi zaman ciddiye alınmayarak reddedilmiştir.
1888’de Charlotte (19. yüzyılın sonlarında ender görülen bir durum) eşinden ayrı yaşamaya başladı. 1894 yılında resmen boşandılar. Kocasından ayrı yaşadığı yıllarda, "Delle" lakaplı Adeline Knapp adlı gazeteci ile fırtınalı bir lezbiyen ilişki yaşadı. Cynthia J. Davis, iki kadının nasıl ciddi bir ilişki içinde olduğu konusunda, "Gilman'ın Delle'de sevgi ve yaşamı birleştirmenin bir yolunu bulduğuna inandığını ve yaşam arkadaşı olarak bir kadınla, bu kombinasyonu geleneksel heteroseksüel bir evliliğe kıyasla daha kolay bir şekilde destekleyebileceğine inandığını" yazdı. Sonunda bu ilişki sona erdi. Charlotte kocasından ayrılmasının ardından, Yerel Kadınlar Danıştayı, Ebell Topluluğu (Adrian John Ebell'den ismini alan kadın kulübü), Ekonomi Kulübü, Kadınlar İttifakı, Pasifik Kıyıları Basın Kurumu gibi reformist ve feminist bazı organizasyonlarda aktif olduğu yer olan Pasadena, Kaliforniya'ya kızı ile birlikte taşındı.
1894 yılında Gilman, kızını Doğu'ya eski eşinin ikinci eşi ve aynı zamanda kendisinin de iyi bir arkadaşı olan Grace Ellery Channing ile birlikte yaşaması için gönderdi. Gilman anılarında, çift için mutlu olduğunu, çünkü "Katharine'nin ikinci annesi birincisi kadar iyiydi, belki de bir şekilde daha iyiydi." diye belirtti. Gilman aynı zamanda babalık hakları konusunda ilerici görüşlere sahipti ve eski kocasının Katharine'nın bazı haklarına sahip olma ve Katharine'in "babasını tanıma ve sevmeye hakkı" olduğunu kabul etti.
1893’te annesi öldükten sonra, sekiz yıl içinde ilk kez doğuya dönmeye karar verdi. Gilman, New York Borsası vekili olan ve yaklaşık on beş senedir görmediği, ilk kuzeni olan Houghton Gilman ile iletişime geçti. Onlar hemen neredeyse zamanlarının çok önemli bir bölümünü birlikte geçirmeye başladılar ve duygusal bir ilişki içinde oldular. Gilman eğitmenlik turlarına devam ediyor iken, Houghton ve Charlotte mektup alışverişinde bulunup ayrılmadan önce ellerinden geldiğince çok zaman harcıyorlardı. Gilman, hatıra defterinde onu "hoş" olarak betimler ve derin bir şekilde ondan hoşlandığı bariz bir biçimde anlatır. 1900 yılındaki evliliklerinden 1922’ye kadar New York’ta yaşadılar. Bu evlilik ilki gibi hiç değildi. 1922’de New York’tan, Houghton’un Norwich, Connecticut’taki eski çiftlik evine taşındılar. Houghton’un 1934’teki beyin kanaması nedeni ile ani ölümünün ardından, Gilman kızının yaşadığı Pasadena Kaliforniya‘ya geri döndü.
Ocak 1932’de, Gilman‘a tedavisi bulunmayan meme kanseri teşhisi kondu. Ölümcül hastalıklar için ötanazinin bir savunucusu olan Gilman, 17 Ağustos 1935'te aşırı dozda kloroform alarak intihar etti. O hem intihar notu, hem de otobiyografisinde "kanser yerine kloroform seçtiğini" yazdı ve hızlı ve sessiz bir şekilde öldü.
Bir noktada, Gilman kapı kapı dolaşıp, sabun satarak yaşamını devam ettirdi. Gilman, Pasadena’ya taşındıktan sonra sosyal reform hareketlerini organize etmede aktif bir rol aldı. 1890'da, barışçıl, etik ve gerçekten ilerici bir insan ırkını teşvik ederken, kapitalizmin açgözlülüğünü ve sınıflar arasındaki ayrımları sona erdirmeye çalışan "Milliyetçi Kulüpler" hareketi ile tanıştı. 1896 yılında Ulusal Amerikan Kadın İstihdam Derneği'nin kongresinde ve Londra'da düzenlenen Uluslararası Sosyalist İşçiler ve Sendikalar Kongresi'nde, delege olarak Kaliforniya’yı temsil etti. Onun, toplumsal değişime direnen kişiliği hiciv yoluyla anlatan "Benzer Durumlar" ("Similar Cases") adlı şiiri, Milliyetçi (Nationalist) adlı dergide yayımlanınca, eleştirmenlerden olumlu tepkiler aldı. Aynı yıl boyunca, yani 1890'da, on beş deneme, şiirler, bir roman ve The Yellow Wallpaper adlı kısa hikâyeyi yazmak için yeterince ilham aldı. Kariyeri, Milliyetçilik üzerine ders vermeye başladığında ve 1893'te ilk baskısı yayınlanan "In This Our World" adlı şiir kitabı, hacmiyle halkın dikkatini çekmesiyle başladı. Başarılı bir öğretim görevlisi olarak, ücret karşılığı konuşmalar yapmaya devam etti. Şöhreti, benzer düşünceli aktivistlerin sosyalist çevresi ve feminist hareketin yazarları ile birlikte artmaya devam etti.
En uzun eseri olmamasına rağmen, Sarı Duvar Kağıdı adlı kısa hikâye kitabı, “Feminist Basın” kategorisinde, tüm zamanların en çok satan kitabı oldu. 6 ve 7 Haziran 1890'da Pasadena'daki evinde yazdı ve bir buçuk yıl sonra New England Magazine'in Ocak 1892 sayısında basıldı. Orijinal baskı olmasından bu yana, kadın edebiyatının sayısız koleksiyonları, Amerikan edebiyatı ve ders kitaplarında antolojilere alındı. Örneğin, birçok ders kitabı “evliliğin” ifadesini hikâyenin başlangıcındaki çok önemli bir satırdan çıkarır: “John elbette bana güler, elbette, ancak biri evliliğinde bunu bekler”. Bu ihmalin nedeni, Gilman'ın evlilik konusundaki görüşleri hikâyede açıkça ortaya konduğu için bir gizemdir.
Hikâye, sağlığı uğruna kocası tarafından bir odada 3 ay boyunca kapanmasından sonra oluşan akıl hastalığından muzdarip bir kadın hakkındadır. Odanın sarı duvar kağıdı ile kaplanmış olması takıntılı hale gelir. Gilman, kadınların özerklik eksikliğinin zihinsel, duygusal ve hatta fiziksel yaşamlarına nasıl zarar verdiğini gösteren, kadınların toplumdaki rolü hakkındaki insanların düşüncelerini değiştirmek için bu hikâyeyi yazdı. Bu hikâye, ilk kocasından aldığı tedaviden esinlenmiştir. Hikâyenin anlatıcısı, doktoru olan kocası gibi yapmalıdır, ancak reçete ettiği tedavi, gerçekten ihtiyaç duyduğu şeyle doğrudan zıtlık gösterir. (zihinsel stimülasyon ve bulunduğu odanın monotonluğundan kaçma özgürlüğü.) "Sarı Duvar Kağıdı" aslında depresyonunu tedavi etmeye çalışan bir doktorun "dinlenme tedavisi" olan Dr. Silas Weir Mitchell'e verdiği yanıttı ve Gilman, ona hikâyenin bir kopyasını gönderdi.
Gilman'ın ilk kitabı, 1868’de yayımlanan “Art Gems for the Home and Fireside” (Ev ve Şömineye Yönelik Sanat Mücevherleri)’dir. Ancak hiciv şiirlerinden oluşan bir koleksiyon olan In This Our World (1893) ilk şiir harikasıydı, Gelecek yirmi yıl boyunca, kadın sorunları, etik, emek, insan hakları ve sosyal reform konularında verdiği derslerle ün kazandı. Kurgularında sık sık bu temalara değindi.
1894-95'te Gilman, Pasifik Kıyısı Kadınlar Basın Derneği (Pacific Coast Women's Press Association) tarafından yayınlanan haftalık bir edebi dergi olan (eski adıyla Bülten (Bulletin)) The Impress dergisinin editörlüğünü yaptı. Derginin basıldığı yirmi hafta boyunca şiirlerine, başyazılarına ve diğer yazılarına katkıda bulunmak için tatmin edici bir şekilde çalışmalar sarf etti. Bu kısa ömürlü yazın, eşinden ayrılan kadın ve annenin uygunsuzluğunu içeren yaşam tarzına karşı, toplumsal önyargının bir sonucu olarak sona erdi. 2 Nisan 1897’de sona eren dört aylık bir konferans gezisinin ardından Gilman, Amerikan yaşamındaki cinsel ilişkiler ve ekonomi hakkında daha derin düşünmeye başladı ve sonuçta ilk "Kadın ve Ekonomi" taslağını tamamladı (1898). Bu kitap, çocuk yetiştirme pratiklerindeki değişiklikler ve ev idaresinde kadınlardaki baskıları hafifletmek ve potansiyel olarak onların çalışmalarını kamusal alana genişletmelerine izin vermek için kadınların evdeki rolünü ele aldı. Kitap ertesi yıl basıldı ve Gilman, uluslararası alanda adını duyurdu. 1903'te Berlin'deki Uluslararası Kadın Kongresi'ne hitap etti. Ertesi yıl İngiltere, Hollanda, Almanya, Avusturya ve Macaristan turnesine çıktı.
1903 yılında, kadınların evlerinde baskı altında kaldıklarını ve yaşadıkları çevrenin değiştirilmeleri gerektiğini öne sürerek, "Kadın ve Ekonomi" kitabının devamı niteliğindeki "The kritik: The Home: The Work: The Impureence" adlı kitabını yazdı. Seyahat etmek ve yazmak arasında edebi şahsiyet olarak kariyeri güvence altına alındı. Gilman, 1909'dan 1916'ya kadar kurgusunun çoğunun öne çıktığı kendi dergisi "The Forununner"ı tek başına yazıp düzenledi. Dergisinde; “düşünceyi teşvik edecek”, “umut, cesaret ve sabırsızlık uyandıracak” ve “özel bir ortama ihtiyaç duyan fikirleri ifade edecek” materyalleri sunarak, aşırı sansasyonel olan yaygın medyaya karşı çıkmayı amaçladı. Yedi yıl iki ay boyunca dergi, her biri 28 sayfa olan 86 sayı yayınlandı. Dergi yaklaşık 1.500 aboneye sahipti ve "What Diantha Did" (1910), "The Crux" (1911), "Moving the Mountain" (1911) ve "Herland" gibi serileştirilmiş eserlere yer verdi.
Charlotte Perkins Gilman, 1884'te Charles Stetson ile evlendi ve bir yıldan kısa bir süre sonra kızları Katharine dünyaya geldi. Depresyona zaten duyarlı olan semptomları, evlilik ve annelikle birlikte daha da kötüleşti. Günlüğündeki kayıtlarının önemli bir oranı, kızının doğduğu zamandan birkaç yıl sonra yüzleşecek olduğu yaklaşmakta olan depresyonu anlatır.
18 Nisan 1887'de Gilman, günlüğünde “aklının yol açtığı” bu noktayı, başkası tarafından hissedilmeyen ıstırabı çeken “bazı beyin hastalıkları” yüzünden çok hasta olduğunu yazdı. Bu durumda, hasta yatağını terk edemez, okuyamaz, yazamaz, dikemez, konuşamaz ya da kendini besleyemezdi.
Dokuz hafta sonra Gilman, doktoru Silas Weir Mitchell'in talimatlarıyla eve gönderildi. Doktor, "Mümkün olduğunca evde sakin bir hayat yaşayın. Çocuğunuz her zaman yanınızda olsun... Her yemekten sonra bir saat uzanın. Günde iki saatten fazla entelektüel hayata sahip olun. Ve yaşadığınız sürece asla kalem, fırça veya kurşun kaleme dokunmayın" diye tavsiyelerde bulundu. Mitchell'in tavsiyesine uymak için birkaç ay çalıştı ancak depresyonu derinleşti ve Gilman, tehlikeli bir şekilde tam bir duygusal çöküşe yaklaştı. Kalan aklı başındaydı ve kocasının günlüklerinde kaydedildiği gibi, tabanca ve kloroform konuşmasını içeren intihar davranışı sergilemeye başladı. Çift, yaz başında kocasının ve kızının hayatını etkilemeden akıl sağlığını yeniden kazanması için boşanmanın gerekli olduğuna karar verdi.
1888 yazında, Charlotte ve Katharine depresyonunun yükselmeye başladığı yer olan Walter'dan uzakta, Rhode Island eyaletinin Bristol şehrinde zaman geçirdi. Tutumunda olumlu değişiklikler olduğunu fark etti. Eylül ayında Providence'a döndü. Connecticut'ta kendisine bırakılmış olan mülkünü sattı ve bir arkadaşı olan Grace Channing'le birlikte, depresyonunun iyileşmesinin entelektüel hayatının dönüşümüyle görülebileceği yer olan Pasadena'ya gitti.
Kendini hümanist olarak nitelendiren Gilman, yerel çevrenin toplumun desteklediği ataerkil inançlarla kadınlara baskı yaptığı inancındaydı. Gilman, Darwinizm reform teorisini benimsedi ve Darwin'in evrim teorilerinin yalnızca erkeğe insanın evrimi sürecinde sunulduğunu, böylece toplumdaki kadın beyninin kökenini rasyonel olarak bulabilecekleri en uygun eşi seçtiğini belirtti.
Gilman, kadınlar için erkek saldırganlığının ve maternal rollerin yapay olduğunu ve tarih öncesi dönemde hayatta kalmak için artık gerekli olmadığını savundu. “Kadın aklı yok. Beyin bir seks organı değil. Kadın yaşamdan da söz edebilir” diye yazdı.
Kadınların başlıca argümanı cinsiyet ve ev ekonomisinin el ele gittiği idi; Bir kadının hayatta kalması için, ailesini maddi olarak desteklemesi ve kocasını memnun etmek için cinsel varlıklarına güveniyordu. Çocukluktan itibaren genç kızlar, kendilerine pazarlanan oyuncaklar ve onlar için tasarlanan kıyafetler ile onları anneliğe hazırlayan sosyal bir kısıtlamaya zorlanmaktadır. Küçük kız ve erkek çocuklarının giydiği kıyafetler, oynadıkları oyuncaklar veya yaptıkları aktiviteler arasında bir fark olmaması gerektiğini belirtti ve kız çocuklarının da kusursuz insanlar olarak bedenlerini rahatça ve sağlıklı bir şekilde kullanan ve koşturan, bir “erkek fatma” (ing. tomboy) olarak nitelendirdi.
Gilman, kadınların medeniyete katkılarının tarih boyunca bir erkekmerkezcilik kültür nedeniyle durdurulduğunu savundu. Kadınlığın, az gelişmiş insanlığın yarısı olduğuna inanıyordu ve insan ırkının bozulmasını önlemek için iyileştirmenin gerekli olduğunu düşünüyordu. Gilman, ekonomik bağımsızlığın, kadınlar için gerçekten özgürlük getirebilecek ve onları erkeklere karşı eşit kılacak tek şey olduğuna inanıyordu. 1898'de, başka şeylerin yanı sıra, kadınların erkeklere boyun eğdirildiğini, anneliğin bir kadının ev dışında çalışmasını engellememesi gerektiğini ve profesyonelleşmiş ev temizliği, yemek pişirme ve çocuk bakımının önlenmesi gerektiğini savunan teorik bir tez olan "Kadın ve Ekonomi"yi yayınladı. Gilman, “İdeal kadın“, “sadece onu evine kilitleyen sosyal bir rol üstlenmedi, aynı zamanda onu sevmesi, neşeli ve eşcinsel olması, gülümsemesi ve uysal olması bekleniyordu” diye yazdı. Cinsel-ekonomik ilişki sona erdiğinde, iç cephede yaşam kesinlikle iyileşecektir, çünkü ilişkilerde hayal kırıklığı çoğu zaman evli eşin dış dünyayla olan toplumsal temas eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Gilman, kadınların iş bakış açıları, kıyafet reformu ve aile gibi konularda konuşmalar yaptı. Ev işinin, kadınlar ve erkekler tarafından eşit olarak paylaşılması gerektiğini ve kadınların erken yaşta özgür olmaları için teşvik edilmeleri gerektiğini savundu. "The Home" (“Ev”) (1903), "Human Work" ("İnsan İşi") (1904) ve "The Man-Made World" ("İnsan Yapımı Dünya") (1911) gibi ana çalışmalarının çoğunda Gilman, ev dışında çalışan kadınları da savundu.
Gilman, ev kavramının sosyal olarak yeniden tanımlanması gerektiğini ileri sürdü. Ev, evli bir çiftin ekonomik fayda ya da zorunluluk nedeniyle bir arada yaşadığı “ekonomik bir varlık” olmaktan, erkek ve kadın gruplarının kişisel yaşamın “barışçıl ve kalıcı olarak paylaşabileceği bir yere” taşınmalıdır.
Gilman, rahat ve sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olmanın sadece evli çiftlerle sınırlandırılmaması gerektiğine ve tüm insanların bu olanakları sağlayan bir eve ihtiyaç duyduğuna inandı. Gilman, hem erkeklere hem de kadınlara açık; ortak alanlardan, odalardan ve evlerden oluşan bir konut tipinin inşa edilmesini önermektedir. Bu, bireylerin tek başlarına yaşamalarına ve bir yoldaşlık edinmelerine ve bir evin konforuna sahip olmalarına müsaade ederdi. Hem erkek hem de kadınlar, erkeklerin ya da kadınların ekonomik durumlarının değişmesi gerekmeksizin evliliğin gerçekleşmesini sağlayan bu yaşam düzenlemelerinde tamamen ekonomik olarak bağımsız olacaktır.
Evin yapısal düzenlemesi de Gilman tarafından yeniden tanımlandı. Odaların herhangi bir şekilde düzenlenmesi ve genişletilmesini sağlar ve mutfağı evden uzaklaştırarak, kadınları evde yemeklerin yapılmasından kurtarır. Ev, içinde yaşayan bireyin gerçek bir kişisel ifadesi olur.
Nihayetinde ev ve yaşam biçiminin yeniden yapılandırılması, bireylerin, özellikle kadınların, toplumun ihtiyaçları ve kullanımlarıyla yakın, doğrudan ve kalıcı bir ilişki içinde, sosyal yapının ayrılmaz bir parçası haline gelmesini sağlayacaktır. Bu, genellikle kendilerini erkeklere olan ekonomik bağımlılıklarına dayanan aile hayatıyla sınırlandırılmış olarak kabul edilen kadınlar için çarpıcı bir değişim olacaktır.
Gilman, birçok hikâyesinde feminist bakış açısıyla bir dünya yarattı. Anlatılarından ikisi, "What Diantha Did", ve “Herland” adlı hikâyelerinde, güzel örnekler veren ve kadınların, sadece evde kalmaları beklenmeyen anneler olmadığına odaklanan Gilman; onların ayrıca hayalleri olan, tıpkı erkeklerin yaptığı gibi seyahat edebilen ve çalışabilen ve hedefleri kadınların da erkekler kadar önemli olduğu bir toplumu içeren insanlar olduğunu yazdı. Gilman tarafından yaratılan dünya yapısının yanı sıra bu iki hikâye ve diğer karakterlerin özellikleri, 1900'lerin başlarında ihtiyaç duyulan değişimi, şimdi yaygın bir şekilde feminizm olarak görülen bir şekilde somutlaştırıyor.
Gilman Herland’da, görmek istediği eşitliği kanıtlamak için dünya yapısını kullanıyor. Herland’da kadınlar, erkeklere verilen cinsiyet rolünü devralarak, kendilerini dominant seks olarak göstermelerini sağlar. Bu toplumda Gilman, kadınların toplum içinde liderliğe odaklanmaya, klişeleşmiş erkek rolleri olarak görülen rolleri yerine getirmeye ve erkeklerin çalışmaları ve çalışmalarıyla ilgili tavırları olmadan bütün bir toplumu yönetmeye odaklandığını göstermektedir. Ancak, kadınlarla ilgili erkeklerin tutumu, özellikle Gilman gibi ilerici kadınlar tarafından aşağılayıcı olarak görülüyordu. Herland'ı yazan Gilman, bu klişeye meydan okudu ve "Herland Toplumu"nu bir tür cennet haline getirdi. Temel olarak, Gilman, yaşamlarında görmek istediği değişikliklere değinerek kadınların bu gücü daha fazla eşitlik göstererek kadınların tüm gücüne sahip olmalarını sağlamak için "Herland Toplumu"nu yaratır.
Gilman'ın "What Diantha Did" hikâyesindeki feminist yaklaşımının konusu, Herland'dan farklıdır. Bu hikâyedeki karakterlerden biri olan "Diantha", Gilman'ın bir kadının gerçek hayattaki toplumda neler yapabileceği konusundaki isteklerini göstererek, kadınların geleneksel beklentilerini aşıyor. Gilman, öykü boyunca "Diantha"yı ABD’deki işletmelere yansıtan, toplumsal cinsiyet normlarına ve rollerine meydan okuyan ve kadınların toplumdaki büyük işletmelerdeki yolsuzluğa çözüm sağlayabileceğine inanan bir karakter olarak canlandırıyor.
Gilman, çalışmalarını kadınlara ulaşma ve özgürlüğe doğru hareket etmeye başlamaları için bir değişim çağrısı platformu olarak kullandı.
Afrika kökenli Amerikalılar hakkında Gilman, Amerikan Sosyoloji Dergisi'nde şöyle yazdı: “büyük bir toplum içinde, geniş ölçüde farklı olan bir ırkın kaçınılmaz varlığını, halihazırda bize göre birçok bakımdan bir sosyal yaralanmayı önemsemeyi düşünmeliyiz.
Gilman ayrıca şunu önerdi. Sorun: Mevcut durum: Aynı ülkede, sosyal evrimde ilerleyen A ırkının statüsü örneğin 10 ise; aynı sosyal evrimde ilerleyen B ırkının statüsü ise 4’tür.
Mevcut durum: B ırkı, halihazırda, A ırkına uyacak kadar hızlı gelişmemesi. Soru: A ırkı, B ırkının gelişimini en iyi ve en hızlı şekilde nasıl destekleyebilir?
Gilman’ın çözümü, “belirli bir vatandaşlık derecesinin” altındaki tüm siyahların -“saygın, kendi kendini destekleyen ve gelişme sağlayamayanların”- sorunlarının devlet tarafından ele alınması gerektiğiydi. Gilman'ın “kölelik” yerine “gönüllü olma” olarak adlandırdığı bu sistem, siyah Amerikalıların -“erkek, kadın ve çocuk”- emekçi olmasını gerektirecekti.
Gilman ayrıca, eski İngiliz sömürge kökenli Amerikalıların ülkelerini, ülkenin üreme saflığını azaltan göçmenlere bıraktıklarına inanıyordu. Londra gezisi sırasında konuyla ilgili duruşu sorduğunda, “Ben her şeyden önce bir Anglo-Saxon'ım” demişti. Bununla birlikte, tüm kadınlar için oy hakkı kazanmak amacıyla, 1903'te New Orleans'ta yapılan Ulusal Amerikan Kadın İstihbarat Birliği Kongresi’nde, oy kullanma hakkının okuryazarlık şartlarına bağlanmasına karşı konuşma yaptı.
Ayrıca edebiyat eleştirmeni Susan S. Lanser, "Sarı Duvar Kağıdı"nın Gilman'ın ırkla ilgili inançlarına odaklanarak yorumlanması gerektiğini öne sürdü.
Orijinal kaynak: charlotte perkins gilman. Creative Commons Atıf-BenzerPaylaşım Lisansı ile paylaşılmıştır.
Ne Demek sitesindeki bilgiler kullanıcılar vasıtasıyla veya otomatik oluşturulmuştur. Buradaki bilgilerin doğru olduğu garanti edilmez. Düzeltilmesi gereken bilgi olduğunu düşünüyorsanız bizimle iletişime geçiniz. Her türlü görüş, destek ve önerileriniz için iletisim@nedemek.page